Yaşamın her döneminde sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için yeterli ve dengeli beslenmek temel koşul iken, büyüme ve gelişmenin hızlandığı, öğrenme ve kavrama işlevlerinin önem kazandığı çocukluk çağı ve adölesan döneminde beslenmenin önemi daha da artmaktadır. Beslenme ve sağlık söz konusu olduğunda hangi yaş grubunda olursa olsun çocuklar toplumun birinci derecede duyarlı grubunu oluşturmaktadır. Çocuk ve adölesanların besin öğelerine olan ihtiyaçları yaşamlarının diğer dönemlerine oranla daha fazladır ve bu dönemde kazanılacak beslenme alışkanlıkları ömür boyu sürdürülmektedir. Beslenme eğitimi ne kadar erken başlarsa çocuğun gelişim, zeka düzeyi ve bağışıklık sistemi de o denli olumlu yönde etkilenir.
Günümüzde diyabet, kalp hastalıkları, obezite (şişmanlık), bazı kanser türleri ve osteoporoz gibi pek çok ciddi hastalığın giderek yaygınlaşmasının temelinde, çocukluktan itibaren başlayan yanlış beslenme alışkanlıkları yer almaktadır. Yüksek yağ içerikli öğünler, büyük porsiyonlar, yetersiz posa tüketimi, saflaştırılmış besinler, basit şeker kullanımı gibi nedenlerden dolayı sağlıksız nesiller yetişmektedir.
Çocuk ve adölesan beslenmesinde ana ilke, yeterli ve dengeli beslenmelerini, sağlıklı büyüme ve gelişmelerini sağlamak, aile dışında zararlı etkilerden ve alışkanlıklardan korumak ve caydırmak, iyi alışkanlıkları pekiştirmek ve yenilerini kazandırmak, beslenme konusunda bilinçlenmelerine yardımcı olmaktır. Yeterli ve dengeli beslenme sayesinde çocukların beklenen büyüme ve gelişmeleri sağlanmakta, hastalıklara karşı dirençleri artmaktadır. Bununla birlikte, kemik gelişimi, bilişsel yetenek ve okul başarısındaki artış ve ileri yaşlarda görülen bazı hastalıkların önlenmesinde de çocuklukta kazanılan beslenme alışkanlıklarının rolü büyüktür.
Çocukta beslenme eğitiminin temel ilkesi çocuğun normal büyüme ve gelişmesi için gereken enerji ve besin öğelerinin sağlanmasıdır. Çocuğun yaşına uygun miktarlarda besin gruplarından sağlanan günlük enerjinin % 55-60’ı karbonhidratlardan, % 12-15’i proteinlerden ve % 30’u yağlardan sağlanmalıdır. Böylece çocuğun besin tüketimi dengelenmiş olacaktır.
Bu dönemde; yanlış beslenme alışkanlıkları düzeltilmeli, öğün atlanmamalı, öğün sayısı arttırılmalıdır. Günde üç ya da daha fazla beslenen ve öğünlerini düzenli tüketen kişilerde, günde bir ya da iki kez düzensiz beslenen kişilerden daha az sıklıkta obeziteye rastlanmaktadır. Öğün geçiştirme okul çağı çocuklarda sık görülen bir sorundur. Alışkanlık haline dönüştüğünde kişinin beslenmesi engellemekte ve yetersiz beslenmeye bağlı sorunlar ortaya çıkmaktadır .
Öğünlerde dört besin grubundan alınması sağlanmalı, günlük enerjinin % 15-25’i kahvaltıda, % 25-35’i öğle ve akşam yemeklerinde, % 10-15’i ise kuşluk, ikindi ve gece öğünlerinde verilmelidir. Sebze-meyve tüketimi, tam taneli unlu besinlerin, kuru baklagillerin tüketimi arttırılmalı, aşırı posa tüketiminden kaçınılmalı, yağ ve şeker içeriği yüksek besinler tüketilmemelidir.
Geçmişle kıyaslandığında, günümüz çocuklarının şeker ve hayvansal yağları fazla; demir, kalsiyum, lif ve antioksidant içeren besinleri ise yetersiz tükettikleri ve oldukça hareketsiz oldukları görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre okul çağı çocukların %84’ten fazlası yüksek miktarda yağ tüketmekte, %51’den daha azı günde 1 meyve, %29’u sebze, %56-85’i ise asitli içecek tüketmektedir.
Yetersiz ve dengesiz beslenme, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de çocukların içinde bulundukları sağlıklı ortamın büyük ölçüde bozulmasına, buna bağlı çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Beslenme sorunları ile çocukların vücut yapıları arasında birbirine paralel bir ilişki söz konusudur. Türkiye’de okul çağı çocukları ve gençlerde beslenme ile ilişkili sorunlar arasında iştahsızlık ve zayıflık, gelişim geriliği ve kısa boyluluk, aşırı enerji alımı ve yetersiz hareket nedeniyle oluşan şişmanlık ve ilgili sorunlar, metabolik sendrom, avitaminozlar, demir yetersizliği anemisi, iyot yetersizliği hastalıkları, diş çürükleri ve bağırsak parazitleri yer almaktadır. Bunların yanı sıra araştırmalar yetersiz ve dengesiz beslenmenin öğrencilerin dikkat sürelerini kısalttığı, algılamalarını azalttığı, öğrenmede güçlük ve davranış bozuklukları ile okula devamsızlık ve okul başarısında düşmeye neden olduğunu bildirmektedir.
Çocukluk ve ergenlerde, dengesiz beslenmenin bir diğer sonucu olan obezitenin sıklığı dünyada ve ülkemizde endişe verici boyutlara ulaşmıştır ve obezitenin çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığı haline gelmesine yol açmıştır. Yapılan gözlemsel çalışmalarda; fazla kilolu çocukların yaklaşık % 40’ında, ağırlık artışının ergenlik döneminde de devam ettiği ve obez ergenlerin % 75-80’inin erişkin dönemde de obez kaldığı gösterilmiştir. Bu nedenle erişkinlerde kilo fazlalığına bağlı erken dönemde gelişen şeker hastalığı ve kalp damar hastalıkları gibi önemli sağlık sorunlarının temelleri aslında çocukluk çağında başlayan şişmanlığa dayanmaktadır. Geçmişte basitçe ‘‘şişman çocuk sağlıklıdır’’ diyerek geçiştirilerek önemsenmeyen ve dikkat çekmeyen çocukluk çağı obezitesi; hem çocukluk, hem de bu çocukların erişkin dönemdeki sağlıklarını tehdit eder hale gelmiştir. Umut verici olan ise şişmanlığın önlenebilir olmasıdır. Bu nedenle çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi bütün boyutlarıyla yüksek öncelik gerektirir.
Günümüzde obezite sıklığının artış nedenleri; süt çocukluğu döneminde yetersiz anne sütü alımı, modern yaşamın getirdiği beslenme alışkanlıklarında değişiklikler (yağ ve karbonhidrattan zengin besin maddelerinin tüketilmesi), çocukların fiziksel aktiviteden uzaklaşarak televizyon ve bilgisayar oyunlarına yönelmeleri ve artan şehirleşme olarak gösterilmektedir.
Obezite gelişiminde; genetik, çevresel ve psikolojik faktörler ile beslenme etkendir. Sosyo-kültürel ve ekonomik düzey, gebelikte annenin sigara içmesi, düşük ya da iri doğum ağırlığı, anne sütü alma süresinin az oluşu, hızlı yeme ve az çiğneme, fast food tarzı beslenme ve enerji yoğunluğu yüksek yiyecek ve içecekler, çocuğun aktivasyon derecesi ve televizyon seyredilmesine ayrılan süre ve aile içi olumsuz ilişkiler bu etkenler içinde yer alan önemli nedenlerdendir.
Obezite gelişiminde bir diğer önemli faktör ise az çiğneme ve hızlı yemek yeme davranışıdır. Bu yanlış davranış şekli, doygunluk hissi oluşasıya kadar bireyin fazla miktarda yemek yemesine ve dolayısıyla fazla kilo almasına yol açar.
Yeme isteğini arttırıcı reklamlar ve değişik şekillerde yeme modelleri ve mesajları veren programlar da çocukların yeme seçimleri üzerine etki etmektedir. Porsiyon büyüklüğü, ayrıca fazla yağlı, tuzlu ve şekerli atıştırmalar çocuk ve adölesanlarda ağırlık kazanımına neden olmaktadır.
Normal enerji alan bir çocukta spor etkinliklerinde azalma, durağan aktivitede artış sonucu enerji harcanması azalarak obeziteye yol açar. Okula servis ile gitme, asansör kullanımı, uzaktan kumandalı cihazlar, uzun süreli çalışma saatleri, yeşil alandan yoksun apartman yaşamı, spor dersi yerine başka derslerle uğraşma anlayışı çocuklarda şişmanlığın fiziksel aktivite azlığına bağlı nedenleridir.
Obezite gelişimini etkileyen diğer bir faktör ise televizyon seyretmektir. Evdeki televizyon sayısı, çocuğun odasında televizyon bulunması, ailenin birlikte televizyon izlemesi, ailenin televizyon izleme sıklığı ve süresi yemeğin televizyon önünde yenmesi ağırlık artışı ile ilişkili bulunmuştur. Televizyon seyretme süresi fazlalaştıkça, kişinin oturma süresi artmakta, bu da çocuğun tartısında artışa yol açmaktadır.
Obezite tedavisinin temelini; sağlıklı beslenme, egzersiz ve bunun süreklilik kazanması ve yaşam şekli haline gelebilmesi için gerekli davranış şeklinin kazanılması oluşturmaktadır. Obezite tedavisi, enerji alımını azaltıp, enerji harcanmasını arttırırken; çocuğun normal fizyolojik büyümesini duraksatmayacak şekilde protein, karbonhidrat ve yağ içeriği bakımından dengeli, yeterli enerji ve esansiyel besin öğelerini içeren bir beslenme planı ile uzun vadeli ve kalıcı olmalıdır. Sağlıklı beslenme programını uygulamayan çocukların % 80’ inden fazlasında sağlık sorunlarının geliştiği bildirilmiştir. Çocuklarda obezite ile birlikte damar sertliği ve kalp hastalığı gelişimi için risk teşkil eden trigliserit seviyesi artar, iyi kolesterol olan HDL seviyesi düşer ve kan basıncı yükselir. Bunlardan başka çocuklarda sivilceler gelişir, fazla kilo taşıdıkları için ortopedik problemler de yaşarlar.
Çocukluk çağı obezitesinin tedavisinde beslenmenin düzenlenmesi, fiziksel aktivite ve yaşam şekli değişiklikleri ile başarıya ulaşılabilinir. Hafif şişman okul çağı çocuğu ve adölesanların tedavisinde temel amaç hızlı ağırlık kazanımını engellemek ya da var olan ağırlığı korumak, gerekli görülen riskli vakalarda hafif derecede enerji kısıtlaması ve arttırılmış fiziksel aktivite ile son derece yavaş ağırlık kaybını sağlamaktır. Obez çocuk ve adölesanlarda ise kısa süreli ve kontrol altında olmak üzere, büyüme-gelişmeyi aksatmayacak şekilde sınırlı enerji diyetleri kullanılabilmektedir. Ancak bu miktar, çocuğun yaş grubuna göre normal gereksinimi olan enerjinin %60’ından daha az olmamalıdır ve bu tür diyetler sık kontrollerle ekip denetimi altında uygulanmalıdır. Bu tür uygulamalarda hedef; fazla ağırlığın %10 kadarını azaltmaya çalışmak ve bunun için ayrılan süreyi uzun (ideali 6 ay) tutmaktır. Ortalama olarak haftada 0.5 kg ağırlık kaybı sağlayacak miktarda enerji verilerek çocuk izlenmelidir. Çok ağır vakalarda haftada 1 kg kadar zayıflama kabul edilebilmektedir.
Düşük enerjili diyetlerin uzun süreli kullanımı yanlıştır. Çok katı kurallar ve aşırı yasakların konulması, çocukların kısa sürede diyeti bırakmalarına neden olmaktadır. Yeterli ve dengeli beslenmenin kabulü daha kolay, kullanım süresi daha uzundur.
SAĞLIKLI BESLENMEK VE OBEZİTEDEN KORUNMAK İÇİN;
Çocukların ebeveynlerini çok iyi izlediklerini ve taklit ettiklerini göz önünde bulundurarak çocuğun yapmaması istenen davranışlardan ebeveynlerinde uzak durması en doğru yaklaşım olacaktır.
Çocuk ve adölesanların büyüme ve gelişmeleri de göz önünde bulundurularak öğünleri düzenlenmelidir. Evde kahvaltı yapmanın önemi vurgulanarak, temel besin gruplarının öğünlerde yeterli ve dengeli tüketimi sağlanmalıdır. Çocukluk döneminde kazanılan beslenme alışkanlığının erişkin dönemde de devam edeceği unutulmamalıdır.
Çocuk ve adölesan dönemde başlayan obezitenin ileri yaşlarda da devam edeceği bilinmektedir. Bu nedenle erken dönemde etkenlerin belirlenip önlem alınması gerekmektedir.
Günlük televizyon seyretme ile obezite prevelansı arasında eş yönlü bir ilişki vardır. Çocukların televizyon izlemeleri günde 1-2 saat ile sınırlandırılmalıdır.
Yüksek kalorili yiyecekler evden uzak tutulmalı,yiyecek ödül veya ceza olarak kullanılmamalı, yemeğin bitiminde şeker ve tatlı sözü verilmemelidir.
Ara öğünlerinde süt+meyve, ya da ekmek+peynir+domates sağlıklı gıdalardan oluşan öğünler oluşturulmalıdır.
Çocuğun hamburger yerine yağsız tost veya peynirli sandviçi tüketmesi sağlanmalıdır.
Çocuğa yavaş yavaş değişik besinler tattırılmalı ve sağlıklı-sağlıksız gıda ayırımı öğretilmelidir.
Çocuk sağlıklı ise, kilo ve boy açısından normal bir gelişme içindeyse az ya da çok yemesi konusunda endişelenilmemelidir.
Çocuk kahvaltı yapmak istemiyorsa evden çıkmadan önce en azından 1 bardak süt ve 1 elmadan oluşan bir kahvaltı yapması sağlanmalıdır.